- Yazan, Fehim Taştekin
- Unvan, Gazeteci-yazar
- Twitter,
-

Kaynak, Getty Images
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi ile Dünya Kupası’nın açılış töreni için gittiği Katar’ın başkenti Doha’da el sıkışması, arzulanan fakat umulmadık hızda gelen bir gelişme oldu.
Sisi açısından bu görüntüyü vermek kredi yitirilmesine niçin değil. Daha ilkin “Asla” söylediği bir şeyi meydana getiren ve “U” dönüşüne açıklama getirmesi ihtiyaç duyulan taraf Erdoğan. O da 9 senelik husumeti geride bırakan bu karşılaşmaya “Türkiye-Mısır arası, bir liderler buluşması değildir” izahatını getirip ekledi:
“Türk milleti ile Mısır halkının geçmişteki birlikteliği bizim için oldukca önemlidir. Tekrardan niye olmasın?”
İki ülke için de normalleşmeyi elzem kılan koşullar olmakla beraber Erdoğan’ın buna daha çok ihtiyacı vardı. O yüzden süreci ağırdan alan Sisi belli koşullar öne sürerek istikşafi görüşmelerin bir üst aşamaya geçilmesini önledi.
Türkiye ile Katar’ın Mısır’la bozuşma sebepleri aşağı yukarı aynıydı. Her iki ülke de Arap Baharı dalgasında Müslüman Kardeşler’in başarısına oynamış, 2013’te popüler darbeyi reddetmiş ve Sisi’nin meşruiyetini sorgulamıştı.
Müslüman Kardeşler iktidarının sona ermesinden sonrasında Libya’daki nüfuz cenginde Mısır, Katar-Türkiye ikilisinin karşısında Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çekmiş olduğu bloka kaymıştı. Araplar arasındaki bloklaşma 2021’de El Ula Zirvesi’nde geride bırakılınca Türkiye’nin normalleşme ihtiyacı artmıştı.
Türkiye, komşularının ablukası altındaki Katar’a kalkan olup Mısır’dan kaçan Müslüman Kardeşler’e himaye sunarak Arap çatlağından sızan bir yaklaşım sergiledi. Fakat bunun maliyeti başlangıçtaki getirisini solladı. Sisi de bu kamplaşma yardımıyla Suudi Arabistan ve BAE’den milyarlarca dolar yardım aldı.
Fakat bir noktadan sonrasında “Yeni Başkent” şeklinde mega projelerde mali tıkanmalar başladı. Sisi, Şeyh Temim’le el sıkıştıktan sonrasında Katar fonlarını da garantiledi.
Ekonomik krizde paydaş olan Türkiye ve Mısır da siyasal hesaplaşmaları aşıp işbirliğine yönelme gereksinimi duyuyor.
Enerji denklemi: Çatışma ve barışa doğru iki yol

Bu yakınlaşmada Doğu Akdeniz’deki enerji denklemi mühim bir unsur. Doğu Akdeniz’deki tablo ABD ve AB’nin de desteğiyle Mısır, İsrail, Yunanistan ve Cenup Kıbrıs’ın yer almış olduğu blokun lehine şekillenince, Türk hükümeti, 2019’da Libya ile deniz yetki alanları anlaşmasını imzalayarak kendi ifadeleriyle “oyunu” bozmaya çalıştı. Fakat Mısır ve Yunanistan, deniz yetki alanları anlaşmasıyla karşı hamlede bulunmuş oldu.
Bu restleşmeler netice getirmeyince Ankara bu sefer İsrail ve Mısır’la anlaşarak Yunanistan’ı yalnızlaştırabileceğini düşündü. Beri tarafta Mısır gazını LNG-LPG haricinde boru hatlarıyla da ihraç etme arayışında. Türkiye güzergahı hepsini yakından ilgilendiriyor.
Suriye’deki vekalet savaşına kadar Mısır-İsrail gazını Ürdün, Suriye ve Türkiye üstünden Avrupa’ya taşıyacak Arap Boru Hattı projesi fazlaca yol almıştı. 2000’lerde Kıbrıs’ta rüzgar barıştan yana eserken Doğu Akdeniz gazının adadan Türkiye’ye bağlanan boru hattıyla taşınması mühim bir seçenekti. Buradaki tıkanma Avrupa Birliği’nin yardımı ile EastMed projesini doğurdu. Fakat bu proje de maliyet engeline ve Türkiye’nin tehditlerine takıldı.
Doğu Akdeniz’deki enerji meselesi hem çatışma hem bölgesel barışa hizmet edecek şekilde yön alabilir. Bu minvalde rüzgarı ortaklığa çevirme zorunluluğu normalleşme arayışının temelindeki ana motivasyon sayılabilir.
Libya kırmızı çizgi olarak duruyor
İlişkilerde yaşanmış olan bozuşma, 2021’den beri yumuşama ve yine soğumada bir öteki belirleyici unsur Libya. BAE, Türkiye ile ilişkileri normalleştirirken Libya dosyasından mühim seviyede çekildi. 2019’da Trablus kuşatmasının Türkiye’nin müdahalesiyle hezimete uğramasından sonrasında BAE’nin Halife Hafter güçlerini finanse etme isteği kalmamıştı.
Rusya da Ukrayna yüzünden artık Türkiye’yi gözetiyor. BAE’nin parası ve Rusya’nın askeri-taktik desteği olmadan Mısır açısından Libya’da oyunu eskisi şeklinde sürdürmek zorlaştı. Bu koşullarda Libya’da Ulusal Birlik Hükümeti’nin kurulması hem Türkiye hem Mısır’a politikalarını gözden geçirme fırsatı sundu.
Türkiye Tobruk-Bingazi tarafıyla, Mısır Trablus tarafıyla kanallar açtı. Fakat Aralık 2021’de seçimlerin yapılamaması, Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nin Kurtarılışı Başağa’ya alternatif hükümet kurdurması, Mısır yeni bu hükümeti tanırken Türkiye’nin Trablus’taki Abdulhamid Dibeybe hükümetine desteğini sürdürmesi ikili ilişkilerdeki Libya sorununu tekrardan diriltti.
Geçen ay Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükri, iki turla sınırı olan kalan istikşafi görüşmeleri dondurduklarını deklare etti. Şükri bu sonucu Türkiye’nin Libya’daki pratiklerinin değişmemesine bağladı. Bu sonucu tetikleyen iki gelişme oldu:
3 Ekim’de petrol ve doğalgaz sahalarında ortak emek verme yapmak suretiyle Dibeybe yönetimiyle imzalanan antak kalma ilk kırılmayı yarattı. 25 Ekim’de İstanbul’da imzalanan iki askeri ortaklık mutabakatı da kopuşa niçin oldu.
Arkasından 1 Kasım’da Cezayir’deki Arap Birliği Zirvesi’nin netice bildirisine Türkiye’nin bölgeye müdahalelerini kınayan bir ifadenin girmesi için Mısır’ın uğraştığına dair haberler basına yansıdı.
Bu zirvenin Kahire’deki hazırlık toplantısında Mısır, Libya Dışişleri Bakanı Leyla Manguş’un oturum başkanlığını almasını protesto ederek Dibeybe hükümetini tanımadığını gösterdi.
Kahire’nin burada iki temel hassasiyeti öne çıkıyor: Türkiye’nin Libya’da askeri olarak kalıcı hale gelmemesi ve siyasal İslamcı kanadın iktidar olmaması. Aslına bakarsak Müslüman Kardeşler Türkiye’nin yapmaya çalmış olduğu Libya denkleminde oldukca geriledi. O yüzden Mısır’ın kaygıları Türkiye’nin askeri varlığına yöneldi.
Sadece Erdoğan, Libya’daki kazanımlarından vazgeçmeden Mısır’la barışmak istiyor. Libya’da tarafların pozisyonunun hangi koşullarda yakınlaşabileceğini kestirmek zor.
Mısır, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasına karşı Yunanistan’la dayanışmasını da sürdürüyor. İlk temastan sonrasında Mısır Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nin açıklaması ümit vericiydi:
“Erdoğan ve Sisi’nin el sıkışması ikili ilişkileri geliştirmenin başlangıcı olacak.”

Kaynak, Getty Images
Müslüman Kardeşler engeli geriledi
İlişkilerdeki temel sorunlardan bir diğeri Müslüman Kardeşler. Türkiye istikşafi görüşmelerin önünü açmak için Müslüman Kardeşler’in Ankara merkezli yayınlarına ayar vermişti. Mekamilin, El Doğu ve El Vatan kanallarında siyasal içerikli programlara engellemeler getirilmişti. Mekamilin Londra’ya taşınmış, El Doğu da yayınlarını toplumsal medya platformuna indirgemişti. Türkiye’de çalışmak sıkıntılı hale ulaşınca başka ülkelerde El Şuub ve El Hurriye 11/11 kanalları kuruldu.
İstanbul’daki Mısırlı muhalifler 6-18 Kasım’da Şarm el Şeyh’teki Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (COP27) esnasında Sisi yönetimine karşı Mısır halkına sokağa çıkma çağrısı yapınca Arap basınının dikkatleri yine buraya yöneldi.
Bu kampanyaya katılan 34 Mısırlının gözaltına alındığı iddia edildi. Sadece iki günlüğüne alıkonulan eski El Doğu Genel Gösterim Yönetmeni Hüsam el Ghamri’nin haricinde gözaltına alınan olmadığı açıklandı. Türkiye bu mevzuda bir inandırıcılık problemi yaşıyor.
Mısır, Sisi yönetimini hedef alan faaliyetler için İstanbul’un bir üs olmaktan çıkmasını bekliyor. Kısıtlayıcı bazı önlemlerle önder kadrolarına zımnen “Susun ya da gidin” denilmiş oldu. Mesajı alanların birincil adresi Londra. Arap basını çoğunlukla bu önlemlerin kafi olmadığına dikkat çekiyor.
Bu yakınlaşmada Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna tahılının transferinde üstlendiği rol de kolaylaştırıcı bir ekten olarak not edilebilir. Mısır tahılın yüzde 80’den fazlasını Rusya ve Ukrayna’dan alıyor.
Özetle Türkiye ile restleşme sürecinde Mısır, BAE ve Suudi Arabistan siyasal, mali ve medya ayaklarıyla birbirini besleyen ortak bir cephe arz ediyordu. Bu cepheyi dışardan tamamlayan öteki erkek oyuncular ise İsrail ve Yunanistan’dı.
Türkiye’nin BAE, Suudi Arabistan ve İsrail’le yeni sayfa açmasından sonrasında Mısır’la kutuplaşmanın sürdürülebilirliği kalmadı. Gene de Libya hala bu yakınlaşmayı sabote etme potansiyeli taşıyor.
Yoruma kapalı.